Translate

22 Aralık 2007 Cumartesi

TEDAVİ GÜNLÜĞÜ 4

Uzun bir bekleyişten sonra nihayet 1 Aralıkta beklenen oldu ve tedavime başlaya bildik.
Hormon üreten kistimin adettimi geçiktirmesini öğrenmem den sonra doktor kistime müdahale aşamasına gelmiştik, doktorla konuşup 29.Kasım perşembe günü hastaneye gelmemi istediler. Çarşamba benim ve ailem için inanılmaz stresli geçti. Uykusuz geçen gecenin sonunda hastaneye gittiğimde ise kistim kaybolmuştu. İnanamadık bu tam bir mucizeydi doktor hiç bir müdahalede bulunmadan beni yolladı. Bu süreçte iş arkadaşlarımın bana sağladığı desteği unutmam mümkün değil. Doktorum panikleyecek, acele edecek bir durumumuz olmadığını söyledi adetimi bekleyecektik ve beklenen 1 Aralıkta gerçekleşti ve ben pazar günün tüp bebek tedavisi için gerekli ilaçlara başladım.
Bir hafta karından olmam gereken bir iğne vardı. Bir hafta sonunda doktora gittiğimizde ise en yüksek dozdan ilaça başlamış olmamıza rağmen beklenen olmamıştı. Benim için o gün tam bir yıkım gibiydi sürecin her dakikasında yanında olan eşimse bana moral vermeye çalışıyordu. 3 gün daha ilaçları kullanacak eğer yumurta oluşumu gerçekleşmezse tedavim iptal edilecekti. Bir hafta sonunda sadece bir yumurta oluşabilmişti, doktorum belki bir tane daha olur üç gün daha devam edelim demişti. Pazartesi karar günüydü (10.12.2007) pazartesi doktora gittimde ise 3 yumurtam oluşmuş rahim gerekli kalınlığa ulaşmıştı. Cuma günü toplama yapılacakta 14.12.2007 tarihinde yumurtalım toplandı. Toplamda 4 yumurta oluşmuştu, şimdi döllenme bekleniyordu. iki yumurtam döllenebilecek kalitede çıktı ve 17.12.2007 tarihinde transfer yapıldı. Şuan bekleme deyim 29 da sonucu alacağım. Bir haftadır evdeyim burnumu bile dışarı çıkarmadan , dua ederek geçiriyorum. Umarım bebişlerim benimle kalır.

21 Kasım 2007 Çarşamba

TEDAVİ GÜNLÜĞÜ 3

21.11.2007

Haftasonu yapılan doktor muayenesinden sonra hormon üreten bir kistimin olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım. İlk tepkim "o da ne ki? ben bunu hiç duymamıştım" oldu. Oysa sahip olduğum kist nerdeyse bir senedir benimle beraberdi. Doktor bu yorumuma" bu ,o kist olmaya bilir "dedi. Hadi bakalım bir çıkmaz ve bir ilaç daha ( tabi hormon ihtiva eden) ve bana durumu açıklayamacak kadar meşgul olduğu içinde ordan ayrılmak zorunda kaldım. Ayrılmadan önce aldığım ilaçla ilgili şıklar sunuldu.
Birinci şık ; ilaç alırken adet görme durumunda ilaç kesilip; ikinci gün doktor kontrolüne gidilecekti ki bu durum ilaç bitmesine rağmen gerçekleşmemesinden dolayı elendi. İkinci şık ; ilaç bitip bir hafta geçmesine rağmen, hala bir gelişme olmazsa bu sefer hastaneye gidilerek kistin içi boşaltılacak. Sanırım bu şıkkı değerlendirmeye almak gerekiyor. İşin garibi ; hergün durumu ailem sorsa bir dert sormasa ayrı bir dert çık işin içinden. Bir hafta daha umutla beklemek dışında yapılacak birşey yok....
Cuma günü, hiç arebesk dinlemediğim halde Orhan Gencebayın " Batsın bu dünya" şarkısı eşliğinde ağladım. Şarkıyı kaç kere başa alıp dinlediğimi hatırlamıyorum. Artık durumuma mı ağladım, yoksa cevremdeki herkesin benden daha dertli olmasına mı ağladım bilemiyorum. Bir ara eşim odaya kafasını uzatarak" rakıda istermisin" dedi
-Elifin Norveç derdi var
-Halamların yazlıktan geldikten sonraki yerleşme derdi
-Annemle babamın ayrı dertleri
- İş çıkışı bir arkadaşımı teselli etmek zorunda kaldım durumlarımız aynıydı. Ama onun tedavisi kistlerinden dolayı yarıda kesilmişti ve ağlamaktan kendini bitirmişti. Bir yandan onu teselli ederken diğer yandanda söylediklerimi bu durumda ben olsaydım ne tepki verirdim diye düşünmeden de kendimi alamadım. O kadar çok ağlıyordu ki....
-Almanyadan başka bir dernek üyesi İstanbula tedaviye gelecek kalacak yeri yok birde ona yer araştır....
-Hiç alakam olmadığı halde patronumun bir önceki toplantı sıkıntısını üzerime kusması, ona bu kadar sinirliyken niye çay söylemeyi akıl edememişim. İyide o sinirle ben size çay getirsem kafama geçirmezmiydiniz diyemedim tabi....
Sanki benim sıkıntım kendime yetmezmiş gibi bir aydır hormon hapı alıyorum ama şirketteki en güleç yüzlü hayatı en düzgün benmiş gibi geziyorum içimi bir bilseler....
O bitti eşime günü anlatırken tutulduğum gülme kırızının üzerine bir telefon...Yaptığım uçak rezervasyonunun biletleri gönderilmemiş hadi araştırdım meğer biletler alınmamış çığlık atmak geldi içimden aslında gün ortası takip etmem gerekirdi ama tamamen aklımdan çıkmış.
Yemek yapılacak ( dışardan birşeyler söylemekten midemiz kurudu), birde dün akşam et çözülsün diye dışarı çıkarmışım birde onu dışarda unutmamışmıyım. Yemek yapmak lazım, ütü yapmak lazım , sabah kalkmak için 10 da yatmak lazım, iyide saat 23:00 olmuş.
aaaaaaaaaa bu kadarı da fazla ama bu ne ya, sabır taşı olsa çatlar.

14 Kasım 2007 Çarşamba

TEDAVİ GÜNLÜĞÜ 2

15.11.2007


Bugün 41. gün ve hiç bir belirti yok, çevreden gelen gebelik testi isteklerine içten acı bir gülümsemeyle geçiştiriyorum. Ne zor bir durum Cumartesiyi bekliyorum neler olacak diye, bir kaç panikleme durumunu dernekteki arkadaşlarım yardımıyla atlattım. Merak içerisindeyim cumartesi doktor ilaç verip durumu mu düzeltecek yoksa testler yapıp durumu mu anlayacak.

beynime bir sürü düşünce gene üşüşmeye başladı. Tedaviye başlamasam mı ? belki de bu tanrısal bir uyarıdır. Mars geri gitmeye başlamış, bu işlerde biraz zorlanma demekmiş, eğer bu doğruysa yanlış bir zamanlama olmuş demektir. Biraz zayıflasam, yoga yapsam, hayıt toyumu hapını bir süre kullansam, sıgarayı bırakıp, iyi beslensem, önümüz kış hamilelik nasıl olur ki, ay menepoza giriyor olmayayım eğer öyleyse dönör fikri nasıl olur............ şirketin yılbaşı balosu var şimdi hamile kalırsam orada ne yaparım, çalışmayı çok seviyorum şimdi hamile kalırsam işten ayrılmam gerekecek.......... Görüldüğü üzere düşünceler git gide saçmalama boyutunda devam ediyor.

Dernekte herkez birbirinden öyle destek alıyor ki birimizin frene basması diğerlerinide etkiliyor sanırım. "Beklesem mi?" dediğimde herkes sakın bırakma mesajları atmaya başaladı. Belkide doktor bu ay tedaviye almayacak beni belli mi olur...............

TEDAVİ GÜNLÜĞÜ 1

10.11.2007
Bir seneye yakın araştırmalar sonucunda kafamda belirlediğim Hastane ve Doktorlar arasından sonunda Amerikan Hastanesine karar verdim. Doktorumu çalıştığım firmadan bir arkadaşım önermişti fakat biraz araştırınca çevremdeki bir çok kişiden de aynı doktorun ismiyle karşılaştım. Aslında karar verme sürecim inanılmaz sancılı geçti ama halamların bana bu konuda verdiği inanılmaz destek ve yarattıkları inanılmaz güven nasıl anlatabilirim ki....
İlk aşamada doktor muayenesine gittim ve yaşadığım süreçleri anlattım, tedaviye başlamaya karar verirsem yapmam gerekenleri anlatan bir listeyele oradan ayrıldım. Hemşire ilaçları anlatırken ağlamaya başladım, gene aynı sürece giriyordum gene iğneler, gene bekleyiş, gene yeşeren ümitler. Aslında benimle aynı süreçleri yaşayanların anlayabileceği bir durum birde bu kadar net karar verip gittiğiniz bir doktor olmasına rağmen hala acaba doğru kararmı diye kabaran korkularınız.
Adetin 25 . günü kullanılmaya başlanacak ..... adlı bir ilaç
2. aşamada ise adetle birlikte doktor muayenesiyle birlikte tedavi ilaçlarına geçmem gerekiyordu
Fakat kullandığım ilacın bitmesine rağmen ben adet göremedim. Görülen bir durum olduğu söylendi????????? (çok sık olmasada) durum biraz sıkıcı bugün 36. gün ben beklemedeyim bekledikçe stresim artıyor. Bir de gebelik testi yaptılar, bir ara benle dalga geçiyorlar herhalde dedim. Doktor ilk muayenede "sende toplam 3 yumurta çıkar" dedi, ikinci görüşmede ise "yumurta durumun beni endişelendiriyor. Bana kaliteli iki yumurta versen yeter "dedi. Durum vahim mi? korkmalı mıyım? açaba ilk transferde çıkan yumurta kalitem söylendiğin gibi 1. kalite miydi? bu haftaya kadar durum oldukça kontorolum altındaydı ama bu hafta sonu bundan pek emin değilim.....
Bu akşam kasıklarımda biraz ağrı var......Bir de ruhsal hassasiyet eklenince bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Eşim çok hassa onu üzmek istemiyorum, ağladığımı görürse çok üzülür biliyorum. Umarım onu baba yapabilirim.... Allahım yardım et.

28 Ekim 2007 Pazar

RESİMLERLE AYVALIK

CUNDA DA SABAH, TAŞ KAHVE



ZEYTİN DALINDA KAHVALTI




BALIKLARI BEKLEYEN MUDAVİMLERİ


CUNDA ARKA SOKAKLAR



AYVALIK SOKAKLARI










ŞEYTAN SOFRASINDA GÜN BATIMI







18 Ekim 2007 Perşembe

Onlar Nerden Bilecek


Kim bilebilir nefes almanın mutluluğunu
Kim anlıyabilir ki sağlık ve huzurlu bir günün kıymetini ,hayatını kaybetmeye yaklaşmamışsa,
Anlatsanız da anlayamazlar.
Olayının ciddiyetini görür fakat duyguları yakalayamazlar.
Kim anlaya bilir ki uğraşıp uğraşıpta kucağınıza yaşam sevinciniz alamadığınızda ki duyguları.
Anlatsanız da nasıl hissedebilirler, bir bebeğin kokusunu her kokladığınızda o kokunun ruhunuzdaki kabuğu kanattığını
Kim hissede bilir.
Herkez kendi yaşamındakileri daha ağır daha katlanılmaz görsede hangi ruh bu kadar yara almış ki......
Hayatın zorlukları bizlere ya öğretildi yada yaşadıklarımız dan öğrendik ama
Ya hiç beklemediklerimiz hiç hazırlanmadıklarımız ne olacak.......
Hangi tecrübe bu yıkım karşısında bizi güçlü kılacak............
Acaba yardılışımız dan mı?Yoksa yetiştirilişimizden midir bu büyük acı....
Kim bilir..........
Üç sene içinde gözünüzün önünde ölen 7 kişinin ruhunuzda bıraktığı izi............
Yarıdan fazlası çalışmayan, tüplere bağlı adığınız nefesin nasıl birşey olduğunu.............
İyileşme adına attığınız adımın tüm umutlarınızı biçtiğini............
Sizi ölüme bir adım kala yakaldığını kim bilebilir ki .............

Ben bile bunu , dönem dönem unutsamda, sağlıklı aldığım her nefes, huzurlu geçirdiğim her gün için, tanrıya şükrediyorum.

12 Ekim 2007 Cuma

Soruların Cevapları



Soru :1
Çalışma hayatının beni bu kadar zindeleştirdiği bir dönemde bebek düşünülmeli miyim?

Cevap
Ben de düşünmemeyi dilerdim ama koşullar göz önüne alıdığında malesef düşünmek zorundayım. Doktoların yaptığım kontroller sonuncunda, hastane geçmişimde gözönüne alındığında hepsinin söylediği tek birşey var bu günlerini arayabilirsin. Öncelik bu duruda bebek oluyor tabi

Soru :2

Zaten yumurta az endometriozis tahribatı hat saffada bu zamanlar kaçırılmalımıyım?

Cevap : Her doktor kaçırma dedi.

Soru :3

Acaba biraz meditasyon, yoga yapmayı öğrensem mi?

Cevap: Sanırım artık çok geç ama çalışmlar devam ediyor. Bu hafta sonu bu konuda bir sürü kitap aldım.

Soru :4

Hadi bunları geç, karar verdim diyelim hangi doktora, hangi merkeze gitmeli?

Cevap : Karar verdim, İyi bir merkez iyi bir doktor

Soru:5

Hadi onada karar verdim diyelim. Hem iş hem o bir arada olacak mı?

Cevap: Ayarlamalarımı ona göre yaptım. İşim aksatmayacak bir merkezde karar kıldım ama müdürümün bu vereceği tepki hala beni endişelendirsede, ilk başta biraz kızsada beni destekleyeceğini düşünüyorum en azından öyle umuyorum. Bunu zaman gösterecek. Dernekteki kızlarla yaptığım konuşlar neticesinde aslında ne kadar çalıştığınızın pekte önemli olmadığını her koşulda patronların yada müdürlerin buna bir şekilde tepki gösterdiklerini öğrendim. Ama sanırım benim bir avantajım bunu anlayacak bir müdürle çalışıyor olmam.

Soru:6

Hadi yaptım ve olmadı diyelim, tekrar bunalıma girer miyim?
Cevap: Gireceğimi sanmıyorum çünki zaten çalışıyorum. Bu iş bana kalsa yazdı ama koşullar beni bu döneme ittiğine göre bu konu bende çok stres yaratmıyor. (şimdilik)

Aslında cevaplar biraz stersli bir şekilde cevap bulsada bu dönemde halamların bana verdiği sonsuz destek ve güven duygusu yabana atılmayacak kadar çok.

Ve bugün bayram umarım yüce tanrım beni bu yolda utandırmaz ve ben bir sonra ki bayrama anne adayı olarak girebilirim.

2 Ekim 2007 Salı

Meditasyon Macersı.....

Hafta sonu Çiderdeki konuşmacılardan etkilenerek, birazda bu konuya olan merakımın alevlenmesiyle gün ortası meditasyon yapılan yerleri araştırmaya başlamıştım. Uzun süredir takip ettiğim bir sitenin akşama, 8 derslik eğitimi vardı:) tabi bedava olmasının etkisiyle ben olaya atlamış buldum kendimi.

Artık Ramazan İstanbulda çok zor geçer oldu, işten eve gitmek tam bir işkence hele birde iftarla, sizin yolda olduğunu zaman çakışıyorsa............., bir aydır eve hem gidişim hemde gelişim kabusa döner oldu... Neyse konumuza geri dönelim. Saat 7:30da, başlayan programımın gerisinde kalmıştım ve ben geç kalmanın paniğini yaşıyordum. Biryandan da gidip gitmemek konusun daki karasızlığımı" bu seferde gitmezsem bu iş yatar" gibi telkinlerle kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Yoğun çabalarım sonunda programa yarım saat geç başlamıştım ( Allahtan) ortam sade döşenmiş beyaz tonun hakim oluduğu bir yerdi. Benden başka 4 kişi daha vardı. Ben ortamda neler yapıldığını, nasıl gidildiğinide bilmediğimden (gün ortası aramalarımımda sonuç vemedi ) evden eşofmanlı çıkmıştım. Gördüğüm manzara, Adını hatırlayamadığım ama Hidistandan geldiğinde şifa için etrafında bir sürü müridi olan kadının kiyle aynıydı ( TV hafızası)
kadın konuşuyor, etraftakilere sorular soruyor, etraftakilerde biraz bilmişliğin verdiği bilgiyle her soruya atlıyorlardı. Hatta bir ara kendimi tutamayarak, yanımdaki kişiye ağır depresyon teşhisi bile koymuştum, işin komiği bunu dillendirmiştim ve etraftakilerin gülmesine sebeb olmuştum. ( Gülenlerden biride eşiymiş çıkışta anladım) sonuçta konuşmaların özü, Sır kitabıyla, Ferrarisini Satan Bilge karışımı birşeydi orda yazanlardan farklı birşey söylememişti. Sanırım bende yaşadığım hayal kırıklığını yüzüme yansıtmıştım. Beş dakikalik meditasyon alıştırmasından sonra dağılmıştık.....

Eve gittiğimde kafamda bir hare olup olmadığını sordum eşime oda yok dedi tamam ozaman birdaha gitmeyeyim. İşin aslı, meditasyon dönüşünde yaptığım konuşmalardan o kadar eğlenmiştim ki ay birdaha gitsem mi acaba demeden de edemedim.

Şimdi ne olacak meditasyon maceram başlamadan bitti hadi bakalım..................................

29 Eylül 2007 Cumartesi

Bu Gün Dernek Toplantısındaydım.....

Bu gün Çiderin İstanbul Toplantısındaydım.
Dört ay boyunca kendime ayırdığım tek gündü diye bilirim.
Çalışma Hayatı insanı her ne kadar çocuk yapma fikrinden uzaklaştırsa da, bu konuyu kafaya takmadığınızı düşünseniz de işin aslı öyle değilmiş sanırım. Sibel Tuzcuoğlu'nun yaptığı konuşma esnasında iki kere gözlerim doldu. Sonrada " Ne oluyor kızım hani sen bu konuda çok rahattın, hani bebek düşünmüyordun " diye kızdım kendime. Belki internette yazıştığım arkadaşlarım ordadır diye de gitmiştim ama kimseyle karşılaşamadım. Zaten herkes konuşmayı dinleyip birden kayboldu.
Soru :1
Çalışma hayatının beni bu kadar zindeleştirdiği bir dönemde bebek düşünülmeli miyim?
Soru :2
Zaten yumurta az endometriozis tahribatı hat saffada bu zamanlar kaçırılmalımıyım?
Soru :3
Acaba biraz meditasyon, yoga yapmayı öğrensem mi?
Soru :4
Hadi bunları geç, karar verdim diyelim hangi doktora, hangi merkeze gitmeli?
Soru:5
Hadi onada karar verdim diyelim. Hem iş hem o bir arada olacak mı?
Soru:6
Hadi yaptım ve olmadı diyelim, tekrar bunalıma girer miyim?
................ bu da ne bir sürü soru anlıyacağınız.

Aslına bakarsanız, sadece görüşmek ve hoş vakit geçirmek için gittiğiniz ortam bir anda size basar oluyor. Geçenlerde şunu farkkettim, bir doktor arkadaşım var ve onlarla her bir araya gelişimizde sağlık konuşur buluyoruz kendimiz ve ben her seferinde , zaten bıkmıştır ne diye sorup duruyorsun diyorum kendime ama her seferinde de konu dönüp dolaşıp oraya gelir oluyor. Bu günde öyle oldu, hani ilk gördüğünüz anda içinizin aktığı kendinizi yanlarında rahat hissettiğiniz kişiler vardır ya benim içinde Cansın hanım ve Sibel hanımla ilk karşılaştığımız anda beri öyle bu gün oraya bir gidiş amacım da onlarla vakit geçire bilmekti ama dedim ya bu seferde konu dönüp dolaşıp gene tüp bebeğe geldi. Bir yandan onları sıkarmıyım diye düşünürken, bir yandan da bu konuda en güvendiğim iki insandan akıl almadan da edemedim. Umarım onları sıkmamışımdır. Onlar o kadar ince ve hassas insanlar ki öyle bile olsa bana hiç hissettirmediler. Gel gelelim ki, bende ki sorular kafamda dönüp durmaya devam ediyor malesef.......
Otobüsle eve dönerken çok neşeli bir bebek dikkatimi çekti ve ben hemen yanlarına gidip hem bebekle oynayıp hem annesiyle muhabbet etmeye başladım. Kız hayatın ona yüklediği sorumluluklardan o kadar yorulmuştu ki "İnsan çocuk yapmaya karar verirken iyi düşünmeli, keşke bende biraz daha düşünseydim"dedi o an bir garip oldum. O kucağındaki dünya güzeli bebekle oturup, keşke yapmasaydı mı kafasından geçirirken, bense o güzelim bebeğe bakıp keşke benim olsaydı diyorudum.......

Hayat ne garip değil mi insanı her konuda her şekilde sınıyor sanki......

10 Temmuz 2007 Salı

İşte Bİzden Mucize

Dernekten yazıştığım bir arkadaşım, benim için kendi mucizesini yazdı. Ben okurken çoğu yerde boğazım düğümledi, ağlamaklı oldum. Ama bizler için imkansız diye birşey olmadığını gösteren ve mutlu sonla biten bir hikaye umarım sizler için umut olur.

Nereden başlasam diye çok düşümdüğüm şu an için umut olan ama bir dönem sancılarla geçirdiğim çok başlangıcım oldu...

İlk başlangıç eşimle tanışmak ona evet demek olabilir belki de. O evet sonrası yeni bir başlangıç oldu. Belki de burada sizinle en çok buluşma ma sebeb olan da bu başlangıç oldu....

Evlenmeden önce eğitimim devam ettiği için, eşimle 5 yıl kadar çocuk sahibi olmama kararı almışdık. Bunun için önce iyi bir aile planlama merkezine gitmeye karar verdik. Aslında iyi olmadığını iyilerini görünce anladım. Kadın doğumcu bize bilgilendirme yapdı sonra da dedi ki isterseniz bir sperm testi yapalım eğer ki bir problem var ise boşuna 5 yıl kadar zaman kaybı olmamış olsun. Daha sonra, benden bir kaç çeşit test isteyeceğini söyledi. Eşim testi yaptırdı . Sonucu almaya gittiğimizde, eşimin adını söylediğimizde labarotuvarda ki kişiler de bile bir anormallik vardı. Test sonucu belirten kağıdı hemen açtık, kağıtta olması gereken değerler yazıyordu. Ben bir anlam veremedim. Doktorumuz, test sonucuna göre canlı dokusu bulamadığını bunun için acil olarak üroloğa gözükmemizin iyi olacağanı ve bizlerden bir takım testler isteyeceğini falan söyledi. O konuşdu ben içli içli dinledim. Hem çok anlamsız gelen sözler hem de o onda sorgulamaya başladığım bir hayatım. Lafın sonunda ise hiç çekinmeden "bebek isteyen bir çift iseniz bu birlikdeliği gözden geçirin" dedi. Aslında sonradan yapılan itiraflarımızda daha ilk cümlede gözden geçirdiğimiz çok şey olduğunu öğrendik. El ele girdiğimiz yerden eşim benden uzaklaşarak indi ve bu iş bitti dedi. Öylece kala kaldığıma mı yanayım aldığım habere mi anne olmama ihtimalimle birlikde seçmekte olduğum bir çok şeye mi. Evli olsam üstesinden gelmem daha kolay olabilirdi. Gitmesine izin mi vermeliydim ? yoksa beklemeli?. O gün o gece nasıl geçti anlatamam. Acaba anneme söyleyeyim mi ?eşimi arayayım mı? falan filan..... Ama bir gerçek var ki o gün çok ağladım... Zaten bir daha istesem de o kadar hür ağlayamadım....

İlk bir hafta zor geçti tabi eşim evlilik planlarını ertelediğini söyledi. Ben kararımı vermiştim, kesinlikle evleneceğiz. Ama nasıl ikna edicem! arada yaşadığım gel gitler de cabası... Dedim ki tamam evlenelim hem de evlat edinmek için gerekli araşdırmaları yapalım. "Ne olcak herkez doğurcak değil ya "dedim. Zar zor ikna ettim. Evlendik...

Evlenmeden önce ise, hazırlıklarımızla birlikte yapılması gereken testler yaptırdık. Hormonlar temiz hiç problem yok. Her şey çok iyi ama sperm üretimi yok. Sonuç olarak ameliyatla kanalara girilip canlı dokusu aranacak. Artık durum çok belli idi ama hepsinden önemlisi eşim çok büyük bir değişiklik yaparak durumu kabullendi.

Evliliğimiz ilk aylarında bir kere bile konuşmadık bu konuyu. Sağa sola, eşe, dosta da 5 yıl çocuk yok dedik bir nevi zaman kazanma isteğiydi bizim ki. Yaşadığımız şehir çok küçük, imkanlar belli. Yaşım çok küçük toyum, cahilim eşim deseniz kime gitsin kime sorsun? Ne yapmalı ne etmeli düşüncesiyle süren sessizliğimizi bir akşam yemeğinde pazarlık yaparak son buldurmuşdum. Dedim ki "olursa olur olmazsa bir yavruya sahip çıkarız ama var mısın ? Hazırmısın?" Ürogünloğa yeniden gittik. Her şey çok normal olduğu için doktorumuz vücudun sperm üretimini sağlaması için ilaç yüklemsi yapıp,sperm üretmeyi öğreticem yani dedi. Yeni bir sperm üretimin olması için yetmiş küsür gün olması gerekdiğini bunun için de ilaçın 4 ay kadar kullanmamazı gerektiğini söyledi. Tabi kullandık. Sabah bir akşam bir ilaç alıyordu. Test yapdırdık süre dolunca ise sıfır yani hiçbir değişiklik yok idi. Sonradan öğrendim ki o dönemde yani 2001 yılında iken ilaç zararlı olduğu gerekçesiyle tam 12 yıl önce piyasadan çekilmiş. Ya da biz öyle sanıyoruz.... Düşünün nasıl geriden geliyoruz tedavi için ve kimlere umut bağlıyoruz.... Zaman hızla akıp geçmiş 2 yıl geride kalmıştı bile. Artık istanbulla tanışma zamanı gelmiş bu tanışmışlıkla birlikde şaşkınlıklarımız da başlamıştı...

İyi bir hastanede micro tese yapılmasına karar verdik. Ben tüp bebek için hazırlık yapmadım. Daha doğrusu doktorumuz yönlendirmedi, "Önce sperm bulalım , bir kere bulursak hep buluruz" dediler. O gün yerdeki döşemeleri kaç kez saydığımı bile unutmadım aslında. Nasıl bir bekleyiş olduğunu, ne giydiğimi, kimle kaç cümle kurduğumu bile hatırlıyorum hala. Yalnızdım yine....Doktorumuz gözükdü kapıdan. Suratta öyle başkalarının dediği gibi hüzün ya da başka bir şey yokdu. Donuk mat anlamsız bakan bir ifade. Belki o gün bir şeyler değişecek olsa yine aynı ifade ile evet bulduk diyecekdi. .... "Hanım eşinizde her hangi bir canlı dokusu bulunmadı, şu ana dinleniyor birazdan ayılır, ameliyat sonrası için gayet iyi kendileri" dedi... Valla ne yalan söyleyeyim şöyle hokkalı bir küfür salladım kendisine. EEE dedim ne yapayım adamın peşinden mi koşup soru sorayım eşime mi bakayım... Odasına gittim ve bana "uğraşmayın" dedi. Dönor kullanın ya da evlat edinin dedi. Çok ağlamak istedim ama ağlayamadım asıl görev şimdi başlıyordu. Eşim haber bekliycek sorucaktı. Bir müddet sonra odasına aldılar, gittim sarıldım . Çok sıkı öptüm dudaklarından içim kıpırda dı, dedim ki "evet bu iş daha bitmedi biz bunu başarıcaz". Ameliyat sonrası bir birlerini bu kadar arzulu öpen kaç çift vardır dünya da ..... Eşim hiç soru sormadı bende olmadı demedim. Evimize geldik ve işgüç kaldığı yerden devam etti ama bu olay evliliğimizi çok daha kutsal yaptı. Savaşa devam ederken ve kararlığım devam ederken ,eşimde sperm olamdığı haberinden sonra ,bir gece daha bu kadar hür ağladığım ikinci gecem daha oldu. O gece ilkinden de daha çok acıtır canımı.
Amcamın kızı doğum yapmıştı. Bebek mevlüdüne gittik. Hani adettendir ya bebeğe hediyesi takılır kucağa alınır vermedi kızını bana. Senin çocuğun hala yok dedi. Ayyy nasıl çıktım o gün, o evden nasıl evime gittim bilemedim. Zaten çocuk istiyorum sitesi ile tanışmam da bu olay vesile oldu. O gece yine derin derin ağladım. Geçen 3 yıla yakın zamana karşı değişmeyen şeylere ağladım.... Kendi kendime içlenmeme ağladım...... Neden diye sorup ağladım...... İçim deki irin akana kadar ağladım..... Hem susdum hem ağladım....

Doner meselesi gündeme geldi. Aklımın bir köşesinde nasıl olur acaba? sorusu. Acaba dedim eşimle yerlerimizi değiştirsek ne hissederdim? Ama yinede internet üzerinden araştırma yaptım. Genellikle bu tür vakalarda sağlıklı evlilik yürüten çiftlerin pek olmadığı olanların 1 ila 3 yıl arasında evliliklerini bitirdiklerini okudum. Yine internet üzerinden bunu denemiş çiftlerle görüşme fırsatım oldu. Türkiye için durum nedir bilemiyorum ama yurt dışında bu konuyu rahatlıkla aşmışlardı. Artık kabul ediniş kendisini daha çok hissettirirken CAN düşdü kucağımıza. İlk göz ağrım canım benim... Hayatımızı tamamen değiştiren sürme gözlü oğlum.

Tabi ona hemen sahip olmadık ya da sahip olalım fikri hemen doğmadı. Çünkü kendinize kabul ettirseniz bile birde sosyal çevreniz. Aslında kendinizden daha çok onlara ne anlatıcağımızı düşünür olmuşduk ya da düşünür olmuşdum. Acaba kabul ederler mi acaba eşim kabul edebilecek mi acaba ben başkasının çocuğuna bakabilecek miyim? Şu an başkasının çocuğu cümlesi bile beni gerçekden çok etkiliyor. Gerçekden sevince doğurup doğurmadığınız unutuluyor. İlk olarak can'ın masraflarını karşılamaya başladık, annesi babasından ayrıldı. Tamamen onlara bakmaya başladık. Ama içim kayıyordu CAN ‘a . Bu arada yoğun tedavi programları devam ediyordu. Çeşitli kürler öğreniyordum ve eşime yediriyordum. Ya işe yararsa!!! Keçi boynuzundan tiksinmemin en önemli sebebi budur sanırım. Bir ara ne duysam yapar olmuştum. Ot içe içe hastalanmaya başladık. Bir tek eşim değil bende ona eşlik etmek için içiyordum. Bir tek damlara çıkıp bağırmamıştık onun dışında her şeyi denedik. Doktorlar programlamaya başlar olmuşdu bizi. Bu arada denenen bir tese daha ve değişmeyen sonuç sonrası bu defter kapanmıştı. Aslında kabul edişim kolay gibi gözükse de kolay değildi. Eşim kesin ayrılma kararı aldı. Evden bir hafta kadar uzaklaşdı ve hiç aramadı sormadı. O dönemde aileme, onun iş gezisinde olduğunu söylemiştim. Derin merak duygusu içinde acaba polise mi gitsem?....... kendisine bir şey olmuşmudur?..... sorusuna birde şimdi her kes öğrenecek rezil olucaz düşünceleri de sarıyordu kafamı. Aslında ne yalan söyleyeyim, bende vazgeçtim kendisinden o dönemde. Çünkü salondaki masamızda yüzüğünü bulunca, eh dedim "bana bunu da mı yapacaktın", çocuğu olmadığı için ona çocuk vermek için savaşan kadını, geride bırakıp giden bir adam dı benim kocam ve ben ney için uğraşıyordum. Çok sordum bu kadar haklı olabilir mi? diye. Mesaj çektim tamam istiyorsan bitirelim, gel evden al pılını pırtını diye. Bu mesaj eşime kendine getirken, beni çok yormuştu. O gece eşim gelecek diye Can' lara gittim. Annesi koynuma verdi canı. Böyle kulakalrının arkasından öyle tatlı bir koku geliyordu ki içim ona daha bir aktı cana. Eşimle buluşup konuşduğumuz da bu konunun bizim için kapnadığını zaten başka da çaremiz olmadığının her ikimiz içinde tek doğru karar olduğunu fark ettik. Tabi yine de insan her şey için bu son cümlesini kuramıyor ama can' la olan ilişkimiz her geçen gün artmaya onsuz hiç duramamaya başlamıştık. Sonuç olarak nasıl çıkt,ı bu konu tam bilemiyorum ama bir den annesi çocuğu bize emanet etmeye (tabi kendisi de bizimle birlikde olma şartıyla) bizde canı oğlumuz kabul etmeye karar verdik. Eşim babası oldu, ben önceleri cici annesi. Baba kavramı olmadığı için onu bu anlamda benimsemesi daha kolay oldu. Tüm bu süreç sonrası canı her şeyiyle oğlumuz kabul ettiğimizi bize ait ne varsa onunda olduğunu duyurmaya başladığımızda, tepki almaya başladık. Kimse anlam veremiyordu, çocuk sahibi olamadığımızı bilinmiyordu, yine de ikimizde olmuyor demedik. Bu bizim kararımız dedik. Annem ve babam hiç tepki vermeden kabul etti. Sonradan öğrendim ki annem "hamile bir kadına bile öyle içli bakardın ki biz bir problem olduğunu anlamıştık" dedi, onun için hiç tepki vermemişlerdi. Canla hayatımız başladıkdan bir yıl sonra, hem ameliyatlar sonrası için, hem de son olarak genel bir kontrole gitti eşim. Son bir semen analizi dediler ve sonuç şok etti. Canlı bulunmuşdu. Canlı sağlam bir kaç sperm. Nasıl olur dedik. Sevinçden ağladık. Hemen tüp bebek. Her şey o kdar kolay ilerliyordu ki. Lucrin kullanmam gerekiyordu. Adet oldukdan sonraki 20 gün başlatıyordu kadın doğum doktorum ve ben iki gün sonra ilk iğnemi olmuştum. Sonra regli oldum. Göbeğimden gonalf iğnelerini olmaya başladım. Ciddi kilo kaybım oldu. Çok hastalandım. Yumurtalarım toplandı derken 8 tane emriyo oluştu ve 2 tanesi transfer edildi. Geriye kalan 6 tane donduruldu.

Bir umutla evimize döndük. Transferden bir kaç gün sonra şiddetli bir kanama geçirdim. Bir kez daha denemenin ve zorlamanın yanlış olduğunu düşündürücü şeyle önümüze döküldü. Artık birikimler kalmamışdı, ciddi bir borca girmişdik. Eşim arabası satmıştı. Yetişemez olmuşduk. Geride kalan 5 yıl boyunca sadece fazla fazla harcamışdık. Sonra işe geri döndüm. Moral dopalamak için. Bir kaç hafta sonra mide bulantısı şikayetlerim başladı. Tedavi sonrası yoğun kilo kaybım olmuşdu ve ben pek iyi değilidim. Vücudum iflas etmeye başlamışdı sanki. Bu bitmek bilmeyen umut koşuşturmacasında bitmişdim ben. Sonra çok yakın bir arkadaşımın ısrarı üzerine doktora gitim. Zaten o dönemde böbrek rahatsızlığım kendisini yeniden hissettirdi. Kan testi yapıldı, sonucu almaya gittiğimizde dediler ki "gözünüz aydın hamilesiniz". Nasıl şaşırdım nasıl anlatamam. Böyle gözlerimden yaşlar kendiliğinden aktı gitti. Aynı zamanda da çok korktum. Hemen doktora gittik kalp atışını dinledik oğlumun. İkinci gebeliğim başlayınca da canı yasal olarak almak için baş vurduk ve ikinci oğlumuz doğmadan abisi de resmen ailemize katıldı. Şimdi ikisi de birlikde uyum içindeler.
Her şeyden önce ben anne oldum. Mert doğdukdan sonra daha çok göz hapsine alındım. Çocuğa bakacakalr mı bak acaba dövüyor mu? bağırıyor mu? seviyor mu? diye. Ama onu ben büyütüyorum ve o aynı babası gibi. Çünkü kocam ona nasıl erkek olacağını öğretirken kendinden bir şeyler alıyor. Belki inanmayacaksınız ama Can aynı babası. Onun gibi yiyor yazıyor konuşuyor tepki veriyor. O benim ilk göz ağrım. İkinci si de aynı abisi ni taklit ediyor. Allahım sen bu muhteşem duyguyu her kese yaşat.

16 Haziran 2007 Cumartesi

Yarın Babalar Günü






Yarın babalar günü, içim o kadar acıyor ki......

Bu sene babalar günü bir farklı geldi bana, bu eşimin çocuk özleminin artmış olmasından mıdır, yoksa benim ona bir bebek verememiş olmamdan mıdır bilemiyorum. Çok içim acıyor.....
Eşim babalar gününe babası olamadan ve baba olamadan girecek. Onun için hangisini daha acı verici olduğunu bilemiyorum ama tabiki ikisinde acısı farklıdır herhalde. Hep hayallerimde, doğum yapmışım ve o kucağına minik bebeğimizi alırken hayal ediyorum ve gözlerim doluyor. Bazen birbirimize bu kadar düşkün olmasak yada bu kadar sevmesek daha mı kolay olurdu diye düşünüyorum. Sanırım o zaman hayat yaşaması daha zor olurdu. Umarım seneye babalar gününe minik bebeğimizle gireriz.

Bu arada tüm babaların ve baba adaylarının babalar günü kutlu olsun.

Bizim Kızların Bloga ve Biz Kimize Yorumları



“SİTENİN UR 'LESİ YAZDIM HERKES DAHA RAHAT BAKSIN DİYE DÜZELTME YAPTIM. SİTEN GÜZEL OLMUŞ ELİNE SAĞLIK SENDE EŞİNLE ÇOK HOŞ ÇIKMIŞSIN ”
carmen

“canım ya bu yazıya ne denilebilir ki.....süperrrrrrrrrr olmuş eline ağzına sağlık........eminim ki herbirimizin yaşadıkları,duyguları bazı olaylar karşısında senin dediğin gibi birbirinin aynısı....siten de hayırlı olsun...”
sy

“yazında kendimi buldum ..”
cekirdekk

“ELLERİNİZE SAĞLIK ÇOK BEĞENDİM SİTENİZİ “
kerfun

“ÇOK GÜZEL OLMUŞ EMEĞİNE SAĞLIK”
ozzi

“EVET CANIM YA BEN DE GEÇENLERDE GİRMİŞTİM BU SİTENE İNCELEMİŞTİM HATTA BENİM MEMELEKETİ BİLE GEZMİŞİN YA CANIM SÜMELA MANASTIRI NASSIL AMA DİMİ ADAM AKLI ŞAŞIP KALIYOR O ZMAANLAR DA NASIL YAOMIŞLAR ORAYI BEN DE 2 SEN EÖN CE GEZMŞTİM ORAYI BAYILDIM VALLA ... TEBRİKLER CANIM YA BU ARADA İŞİN NASIL GİDİYOR ALIŞTIN MI İYİCE ....”
akrep687

“biz ancak bu kadar iyi anlatabilirdik.. tebrikler..”
mavi07

“ellerine sağlıkk “
edaca

“bazen insanin bogazında düğüm düğüm oluyor kelimler..icindeki fırtınayı nasıl dile getirecegini bilemiyor ama sen o kadar guzel dıle getirmissin ki ...... canim evet gercekten de benzer degil tamamen aynı dusuncelerimizi dile getirmissin...tebrikler gercekten harika bir yazı.... ”
umut7474

“Marbling, eline sağlık. Siteni gezdim. Gerçekten hepimizin diyemediklerine tercüman olmuşsun. Aynı zamanda yeni kullananlara da bilgiler sunuyorsun. Benim bir önerim olacak. Bu tür yazıları merakla okuyanlardan biri olarak özellikle infertilite sonucunda başarılı olmuş birilerinin deneyimlerini de aktarabilirsen iyi olacak diye düşünüyorum. Bizler aslında mücadeleye devam edenler olarak bu tür olumlu sonuçları duyarak moralimizi yükseltiyoruz. Sanırım okuyanların da bu moral desteğine ihtiyacı olacaktır. Şimdiden teşekkürler... Sevgiyle kalın... “
haysenb

“canım eline yüreğine sağlık siten çok güzel olmuş yazılarını okurken yüzümde farkında olmadığım bi tebessüm belirdi çok tşk ler bize umut etmenin güzelliğini yaşattıgın için.. ”
gulsem

“verdigin adrese girdim çok güzel buarda benim esimde sakaryalı yazdıgın yazı çok güzel tam anlamıyla anlatmıssın yasadıklarımızı ellerine saglık”
aysima80


“Sevgili Marbling, Benim adım .... 1düşük laproskopi histeroskopi 2 aşılama 2 tüp bebek ama maalesef hepsi hüsranla sonuçlandı seni bu yazından dolayı çok ama çok tebrik edrim arkadaşım hikayeni vede bize verdiğin bilgiler için çok sağol harikasın ALLAH YOLUNU AÇIK ETSİN şu içimdeki illeti artık daha iyi tanıyorum seni sayende “
ergul


“ YAZIYI ŞİMDİ OKUDUM VE ÇOK GÜZEL.HEPİMİZİN YAŞADIĞI ŞEYLERDEN BAHSETMİŞSİN ARKADAŞIM ELLERİNE SAĞLIK”
beykan

“merhaba yazını okudum ve cok begendim tebrik ederim.sitenide inceledim sormak ıstedıgım bır soru var senin kötü günler yasamana sebep olan hastane ve doktorlar ıle ılgılı yasal bır ısleme basvurmadınmı (acayip sinirim bozulduda nasıl insan hayatıyla bu kadar kolay oynayabilirler). yazı bırden bıtmıs yasadıklarının devamını merak ettımde. umarım sımdı hersey yolundadır”
hawk

“marbling canım ne güzel anlatmışsın fırsat buldukca göz attım sitene, çok beğendim canım işe girmişsin hayırlı olsun , öptüm”
cannur

9 Haziran 2007 Cumartesi

IVF VE BİLMENİZ GEREKENLER



1. Gebeliğin geçikmesi veya gebelik için operasyon çözümü sunulduğunda, Kadın Doğum Uzmanının dışında bir IVF doktorunada görünmeniz önemlidir. Bu konuda iki bölümün yaklaşımı farklılık gösterebilir. En son gelişmelerde Endometriosiz Kistinin IVF doktorlarınca çok özel bir durum olmadıkça müdahale edilmeden çözülmeye çalışması, kadın doğum uzmanlarınca da laporoskobiyle kiste müdahalesi buna güzel bir örnektir. Endometriosiz kistlerinde rahme yapılacak her müdahalenin yumurtalıklarınıza zarar vereceği düşünülmektedir.

2. IVF doktorlarının, bu konuda kadın doğum uzmanlarından yaklaşık 3 sene fazladan bir eğitimle belge aldıklarını bilmelisiniz.

3. Gideceğiniz ilk doktorlar yada hastanenin çok önemli olduğunu bilmelisiniz.
Bu konuda alınacak bir hatanın, hem siz manevi yönden yıpratması, hemde ileride oluşacak süreci uzatması açısından hassas bir durumdur.

4. Seçeceğiniz doktorun hem sizi anlıyan, hem de duygusal anlamda destekleyen bir doktor olmasına özen gösterin.

5. Hiçbir şey imkansız değildir. Bu durumlarda inanılmaz mucizelerle karşılaşıldığını bilmelisiniz. Bu sebebten doktorlar hiç bir zaman %100 gibi bir ifadeye yer vermez. Verlenlerde ise yanılmalar olduğunu bilin.

6. Bu konuda moralinizi ve motivasyonunuzu yüksek tutmalısınız. Size manevi anlamda destek olacak yakınlara ihtiyaç duyacaksınız. Ama bunu seçerken konuya çok hassas davranan yada hiç yokmuş gibi davranan kişiler arasından seçmeyin.

7. Alternatif Tıp bu konuda bir çok çözüm sunmaktadır.

8. Bitkisel Tedavilerinde işe yaradığına inanın ama doktorunuzla konuşmadan bunlara yanaşmayın.

9. Akupunturun bu süreçte işe yaradığını ve bilimsel olarak olayı açıklayabildiğini bilin ve bu seçeneği değerlendirmeyi düşündüğünüzde bu konuda gerçekten uzmanlaşmış bir doktorla görüşün.

10. Yoga ve meditasyon stresiniz azaltmada yardımcı öğeler olarak kabul ederseniz. Stresli olan bu süreçte ruhunuzu ve bedenizi daha kontrol altında tutabilirsiniz.
11. Bu yolculukta partnerlerin birbirlerine yaklaşımları oldukça önemli, bibirbirinizle duygularını ve yaşadıklarınızı paylaşmanın yollarınu bulmalısınız, bu yolculuk ikinize ait ve en çok desteği partnerinizden bekleyecek ve alacaksınız.

Yaşadığınız süreç zor ve yorucu bir yolculuk, umarım çıktığınız yol sizi mutlu sona görütürür.

14 Mayıs 2007 Pazartesi

IVF VE YAŞADIKLARIMIZ







Tıp Dilinde IVF deniyor. Açılımı (İn Vitro Fertilization),tüp bebek.
Çider Derneği’ ne internet üzerinden ilk kaydolduğum zaman konuşmalar, okuduklarım bana o kadar yabancıydı ki bakıyordum fakat anlamıyordum. Biran gözüm korkmuştu. Konuşmaların hepsi tıp dilindeydi sanki. Doktor sohbetlerinde veya kendi aralarındaki yazışmlarada “ FSH kaç? Sana E2 yapıldı mı? Falanca testin sonucu ne oldu?, rahim filminde ne bulundu?....” aman Allahım ben bir şey anlamıyordum, bilmiyordum. Zamanla FSH ve E2’nin ne olduğunu, rahim filminin ne zaman çekildiğini ve bir sürü teknikle donanmış buldum kendimi. İşin ilginçi bunları öğrendiğimi bile farketmeden, bir anda okuduklarım bana tamamen bildik gelir olmuştu. Hala öğrenmeye devam ediyorum aslında. Geçen eşim, anlattığım birşeyden etkilenip bana, Endometriozis Kistinde oluşan tüp tıkanıklığı ile ilgili bir soru sordu; Ona durumu öyle bir anlattım ki, konunu sonunda kendim bile şaşırmıştım. Vay be dedim kaptım ben bu işi J)))

Bebek özlemi duyuyoruz, uğraşıyoruz ama bebeklerimize kavuşamıyoruz. Hepimiz özünde farklı farklı sorunlar yaşıyor ama hepimiz aynı duyguları yaşıyoruz. Farkettiyseniz benzer demedim, TAMAMEN AYNI. Bazen bu aynılık bizi bile şaşırtıyor. Yaşadıklarımız içinde aynı şeylere tepki gösteriyoruz, aynı şeylere üzülüyoruz, aynı şeylere mutlu oluyoruz.... Birbirimizi sorgulamadan, yargılamadan .....
Yaşadıklarımıza birlikte üzülüyor, birlike seviniyoruz.

Forumlarda birbirimize destek oluyoruz, birbirimizle paylaşıyoruz, birbirimizden öğreniyoruz. Hep sorunlarımızı paylaşmıyoruz tabiki; gülüyoruz, eğleniyoruz da ama bizler aynı şeylerin yaşanmışlığından birbirimizi tanıma evresini o kadar hızlı geçiyoruz ki anlatması zor.....
Hiç bilmediğimiz bir şehre giderken forumlardan bilgi edindiğimiz arkadaşımızla buluşup, sanki 40 yıllık dost gibi sohbet edip. Tatil programını bile birlikte yapacak kadar ilerletebiliyoruz ve bunu sadece bir buçuk güne sığdırıyoruz.....Ve o hiç tanımadığınız kişi sizi kendi ailesinde, aileden biri gibi ağırlıyor. (Trabzonlu arkadaşıma çok teşekkür ederim.)

Aslında olayın en hassas, en hasarlı bölümü ilk öğrenmede ortaya çıkıyor. Şiddetli bir şok, kabullenmeme dönemi (kimileri için), belirsiz ve bilinçsiz yapılan arayışlar, mücadeleye başlayış ve çok şanslı iseniz kazanış. Ama genel anlamda ilklerde bebeğini kucağına alanımız o kadar az ki ....

Genelde deniyoruz, araşıtırıyoruz, tekrar deniyoruz, tekrar araşıtırıyoruz, en ufak bir umut olacak kırıntıyı bile öğreniyoruz, bir çok konuda uzmanlaşıyoruz; bitkisel kürler, hangi bitkinin neye yaradığını, sağlıklı beslenmeyi, pozitif düşünceye sahip olmayı, bilinç altını, duaları ...vs aklınıza gelebilecek herşeyi....

Her deneyiş yıkıcı bir darbe kalbimize atılan. Bitmek bilmeyen 10 gün sonunda negatif haberiyle kendimize ağlayacak, yanız kalacak yerler arıyoruz. Ruhumuz zedeleniyor, başaramamanın verdiği yükle eziliyoruz. Sevdiğimiz kişeye bizden bir parça ortaya koyamamın ezliği bu tabii bir ölçüde ya da torun isteyen anne ve babalarımızı mutlu edememenin ezikliği ya da tanıdıklarınız çocuk sorduğunda vereceğiniz cevabın ezikliği, minik bir bebek gördüğünüzde vereceğiniz tepkinin ezikliği, arkadaşınız hamile kaldığında sizin kalamamışlığınızın ezikliği..... bu böyle uzayıp gidiyor aslında. Dedim ya konu da, biz de çok hassasız.

Tabi tedavi boyunca hormonlarımızın dengesi bozuluyor, vücudumuza müdahale ediliyor... içimizde doğal yollardan olması gereken, bizde dışardan ilaçlarla, laboratuvar ortamında oluşuyor kolay değil tabi...

Çoğu zaman verdiğimiz kararlar arasındaki yanlışlıkları sorgularken buluyoruz kendimizi, seçimlerdeki yanılmalar bizi üzebiliyor. Kariyer için uğraşırken birden hamile olamayacağımızı öğreniyoruz, geç kalmış olabileceğimizi düşünüyoruz ya da evliliğin başındaki bebek kayıplarımıza daha çok üzülür durumda buluyoruz kendimizi ya da evliliğim otursun derken geç kalmış olabileceğimizi farkediyoruz ya da keşke daha erken evlenseydikler....

Ortak yaşanmışların içinde doktorlar, komşular, aileler ve eşler geliyor.

Genel anlamda eşlerden yana çok şanslıyız. Çoğumuzun eşi bu konuda destekçi ve çok hassas davranıyorlar. Çoğu zaman birbirimiz üzmemek adına acılarımızı dışarı vurmuyoruz. Bir çocuk gördüğünde ne düşünüyordur, o baba veya anne olmayı hakediyor diyoruz, bazen de yiyoruz kendi kendimizi ama büyük sınavlar veriyor evliliklerimiz. Genelde mutlu evlileriz biz.

Doktorlardan yana da çok dertliyiz; doktorların bizlere dolar dolar bakmasına dayanamıyoruz. Benim edindiğim izlenim şu yönde bir durum varken hepsi ağız birliği yapıyor ve birbirini destekliyor, desteklemese bile yorum yapmıyor sonuçta aynı branş, camia aynı hepsi genel anlamda birbirinden haberdar, birbirlerini takipci. Zaten hasta ondan memnun olmasa öbürüne gidiyor. Sonuç itibariyle birbirlerinden bir şekilde haberdar oluyorlar bu hasta yoluyla da olsa.... Sözümüz tabi meclisten dışarı arada melek doktorlarımız da var. Yaşananlar o kadar duygusal, o kadar hassas ki zaten bunu anlayan ve gören doktorlar isim yapıyor ve bunları sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor maalesef. Bir süre sonra hasta olan biz bulunduğumuz şehirde, hangi hastanede, hangi doktor neler yapıyor, nasıl davranıyor öğreniyoruz. Aslında bu sorun da zaman içinde öğrenilerek aşılıyor. Tabi olayın bir de maddi boyutunu unutmamak lazım.

Aileler mi? Aslında onlar da bizler kadar üzülüyorlar. Belki de daha çok. Onların durumu kabullenmesi, bizden daha zor oluyor. Bazılarımız üzülmesinler diye ailelerine bile bu konuyu açmıyorlar. Onlar hadi bebek istiyoruz diyince bir sürü oyalama lafı ile geçiştirmeler oluyor, bir de büyük bir acı. Mesela bize hamileliğini açıklayan arkadaşımız veya kardeşimize yarım ağız tebrik edip, ağlayacak bir köşe buluyoruz.

Aileleri bilenler ise ayrı bir durum; bir bakıyorsunuz sizden daha çok üzülen çok sevdikleriniz, kimisi bunu bir dönem sır gibi saklamak istiyor ama durum onlar içinde o kadar zor ki, muhakkak bir konuşmanın içinde buna benzer bir konu görülürse başlıyorlar konuşmaya, sormaya, öğrenmeye....Kimileri problem yokmuş gibi davranıyor, sanki bizim problemimiz yok, hassaslığımız yok ya da kafamızı yastığa her koyuşumuzda düşünülecek ve üzülecek birşey yokmuş gibi. Tabiatın bize verdiği annelik veya babalık güdüsününden eksik olarak yaşıyoruz. Biz bu konuyu o kadar hassas algılıyoruz ki öbür geline hamile olduğunda gösterdiğiniz ilgi belki de bizi eziyor, üzüyor. Kimilerimizin ailesi yakın çocuk kimi bulursa topluyor etrafımıza çocuk özlemimiz geçsin diye .....
Aslında onlar da nasıl davranacaklarını bilemiyorlar. Zamanla bu sorunu da karşılıklı hamlelerle öğrenip durumu atlatıyoruz.

Ama en çok uzak çevremizden dertliyiz sanırım, komşularımızın, aile dostlarımızın ya da çalıştığımız firmadaki hiç muhabetimiz olmayan ama soran, sorgulayan durumundan. Olanlardan şikayetciyiz. Hamile kalamadığınızı söyleseniz çözüm üretiyorlar ya da çok basit birşeymiş gibi davranıyorlar. Saklasanız on saat nasihat çekiyorlar.
İşte bizden yaşanmışlıklar

Birgün yolda bir tanıdığıma rasladım ve bana çocuk sordu, artık bıkmıştım bu sorudan ve ona cocuğum olmuyor dedim sanki bu beni konudan uzaklaştıracaktı, bunu söyleyerek konuşma başlamadan bitecekti. Karşımdaki kişi bana tup dene dedi, denedim olmadı dedim biraz şaşkın, biraz aptalaşmış birşekilde. Birdaha dene....vs bu konuyu yol ortasında konuşmak istemiyordum ama karşımda da tam bir......

Dün akşam meraklı bir arkadaşımı tersledim. Bana telefonda “eee nasıl gidiyor?” dedi. Ben anladım neyi sorduğunu. "bebek konusunu soruyorum" dedi. Ben bişey olursa söylerim dedim.üstelemedi. Ama bir de "sen kafaya çok takıyorsun" diye yorum yapan patavatsızlar da var.

işe giderken serviste sürekli uyuyordum yorgun olduğum bir dönemdi. Birgün bayanın biri servisten başka bir arkadaşa çocuğu var mı diye sormuş. O da yok deyince ne biliyim sürekli uyuyorda gece çocukla uğraşıyor sandım demiş. Önce sinirlendim neler düşünüyor bu insanlar diye sonra keşke bana sorsaydı dedim içimden. Şöyle bir hayal kurdum. Kadın geliyor bana diyor ki "senin çocuğun mu var?” yoooo. "ne biliyim sürekli uyuyorsun da serviste gece çocukla ilgileniyosun sandım bende" diyor. Bende "yok arkadaşım biz sabaha kadar çocuk yapmak için uğraşıyoruz bu nedenle ben uyuyamıyorum geceleri" diyorum ve suratının alacağı şekli düşünüp gülmekten yerlere yatıyorum.

Maalesef insanlar patavatsız. Bana da her ortamda olur olur üzülme, Allah sana da verir, takma kafana diyorlar, daha ağzımı açmadan. Artık insanlara kibarca “bu konuları konuşmuyoruz artık” diyorum. Aslında kime neeeeeeeeeeeeeeee

Sonuçta aramızda her ay hamile olanlara seviniyor, bir sonrakinin kendimiz olmasını diliyoruz. İlginç olan hiç fesatlanmıyor ya da kıskanmıyoruz, sanki kendimiz olmuşcasına mutlu oluyoruz. Sonuçta aramızdaki her hamilelik bizim umudumuzu filizlendiriyor, yeşertiyor.

Ve biz kimmiyiz?.... Birbirine destek olan kocaman bir aileyiz.

6 Mayıs 2007 Pazar

TRABZON'DAN İZLENİMLER

Bu seneye iyi bir başlangıç oldu, uzaklarda gördüklerim kesin leylekti:))

İlk kez uçağa bineceğim için çok heyecanlıydım ama heyecanım Sabiha Gökçen iç hatlara girmemle, yerini hayal kırıklığına bırakmıştı. Oysa ki Kardeşimi Yeşilyurt Havalimanından, her Bakü’ye yolcu edişimde, dış hatlar gözüme büyük bir gizem gibi gelirdi. Başka bir yere gitmenin oluşturacağı ilk adımdı, hareketli ve canlıydı. Oysaki benim ilk hava yolculuğum deniz otobüsüne binme hissinden öteye geçememişti. Tabi ki bunda pilotumuzun inanılmaz deneyiminin yeri de var. Öyle olmasa uçak havalandıktan sonra arkamda fenalaşıp bir önceki uçuşundaki korkusunu atamamış yolcuyu anlamakta güçlük çekmezdim herhalde.

Uçaktan indikten sonra merkezdeki Usta Hotel' e valizlerimiz atıp, kısa bir tur ve biraz da karnımızı doyurmak için dışarı çıktık. Trabzon şehir merkezi, aslında dağın eteğinde, eğimli bir alanda. Kasaba meydanından biraz büyük; merkeze bağlanan caddeler güzel fakat dardı. Ne yiyelim diye düşünürken bir saat geçmiş ve biz sonunda merkezdeki bir restoranta açgözlülüğümüzün de verdiği etkiyle, kaygana adı verilen hamsili bir hamur işini yiyerek bütün geceyi kıvranarak geçirmiştik. Kahvaltıda gündüz gözüyle otelden gördüğüm manzara beni biraz üzmüştü; her yer beton yığınıydı, ne eskinin izleri seçiliyordu ne de yeninin. Oysa ki ben Trabzon' un içinin çok yeşil olacağını düşünmüştüm.
İlk Gün ve Şehir Turu
İlk Durak Ayasofya Müzesi


Merkezden bir minibüsle gidilebilecek mesafedeki müze bir dönemin kilisesiymiş. Sonunda yeşilin ve denizin uyumunu yakaladığımız bir alan bulmuştuk.



Müzenin bahçesinde çeşitli döneme ait mezar taşlarını görebilirsiniz. Müzeyi gezdikten sonra bahçesinde güzel bir çay içmek ve birşeyler atıştırmak için mutlaka vakit ayırın. Oradan minibüse atlayıp eski Trabzon çarşısını gezebilirsiniz.

Müzede edindiğimiz bilgiye göre Trabzon merkezde bir müze daha varmış ama onu genelde Trabzonlulardan bilen malesef yok. Buluncaya kadar merkeze 10 dk mesafedeki yeri 1 saat aradık. Burası eski bir köşk olan binaydı. Müze görevlilerinie durumu anlatınca tatil saatinde bizi gezdirmek konusunda yardımcı oldular. Genel anlamda zaten Karadeniz halkının ne kadar candan olduğunu bilirsiniz ama bu kadar da olabilir mi diyebileceğiniz çok durum yaşıyorsunuz. Minibüscüsünden, müze görevlisine kadar herkes yardım ediyor. Köşkün giriş kısmında 18. ve 19. YY ait mobilyalarla sunuluyor. Oturma Odası, Yemek Odası, Oyun Odası...vs. İnanılmaz bir tavan süslemesi ve mimarisine hayran kalıyorsunuz. Üst kata ise çok uzak olmayan dönemlere ait kıyafetlerin , el yazması Kuran' ların, mihrapların, silahların sergilendiği ufak odalar var. Köşkün alt bölümünde ise Bizans Dönemi ve öncesine ait paralar, takılar, heykeller sergilenmekte.
Öğlen yemeğini Akçaabat' ta denizkenarında bir restoranta köfte yedikten sonra Atatürk Köşkü ve Kızlar Manastırını Gezdik. Kızlar Manastırı henüz restorasyonda olduğu için çok fazla birşey göremedik, restorasyondan sonra epey güzel olacak sanırım. Trabzonu tepeden gören Boztepede bir çayla günü sonlandırdık.
Kızlar Manastırı
Kızlar Manastırı Avlusu
Boztepe


Trabzon turumuzun ikinci gününde Trabzon'daki arkadaşlarımız bizi Maçka'da yeşillikler içinde bir otele kahvaltıya götürdüler. Doğa muhteşemdi kahvaltı da tam krallara layık.
Sümela Manastırı kahvaltı yaptığımız yere yakınmış ve yediğimiz tereyağlarını, balları, mıhlamay ve bol tereyağlı yumurtayı eritmek umuduyla oraya yola koyulduk. Yol boyu akan bir dere, yeşillikler bizi hafif uyku moduna sokmuştu bile. Arkadaşlarımız sayesinde en kestirme yoldan manastıra ulaşmıştık.

Dağın eteklerinden baktığınızda sanki manastırın arkası yokmuş gibi bir izlenim verse de aslında bulunduğu kayalık bölgeye göre oldukca geniş bir arka kısmı bulunuyor. Acaba o dönemde bu yapıyı nasıl yapmışlar diye de düşünmeden edimiyorsunuz. Manastıra gidilen ufak ve dar bir patika boyunca kalın ağaç köklerini ve yabani Sıklamenleri görebiliyorsunuz.




Ben şahsen İstanbul' da saksı içinde görmeye alıştığım bir çiçeğin kayaların arasında açtığını görüp hayretle karşıladım.

İki günlük tatilimiz boyunca gezmenin ve güzel insanlarla hoş vakit geçirmenin tadını çıkartarak; güzel anılarla ve birazda yorgunlukla oradan ayrıldık.

1 Mayıs 2007 Salı

POLONEZ KÖYDE HAFTASONU




Evde canımız çok sıkıldı ve öğleden sonra atlayıp Polonezköy’ e gittik. Polonezköy İstanbul' dan bir saatlik bir mesafede.
Ufak bir meydanı, Kültürevi ve Arıcılık Müzesi var. Etrafta yüksekolmayan evleriyle ve bozulmamışlığı ile sizi büyüleyecek. Sanırım yazın oldukça kalabalık oluyordur ama bu mevsimde çokta yormayan kalabalığı var. Ayrıca 5km bir yuruyuş parkuruda bulunmakta açık havada spor yapmayı sevenler için.
Beykozdan çıkıp Polonezköy’ e yaklaşmaya başladığınızda yeşilin her tonuyla karşılaşmaya başlıyorsunuz. Bu benim ilk gidişimdi ve inanılmaz mutlu oldum .Tabiyat nasıl canlanmış, nasıl yeşermiş, renk renk çiçekler açmış. Bu tarz bir yere nasıl ihtiyacım oldugunu farkettim. Dört duvar arasında yaşarken saksılarda gördügümüz yeşil dışında göz alabildiğince yeşilliğin içine girmek insanı nasıl dinlendiriyor, sanki orda zaman akmıyor durmuş, herşey dingin, sakin ve mutlu görünüyor. Etrafta kovaya taş atarak eğlenen cocuklar, neşeli ve mutlular.Düşünüce ne kadar basıt geliyor insana ama inanılmayacak kadar mutlu ve neşeliler.
Renk renk çiçeklerin olduğu muazzam bahçeler, evlerin hepsi, bahçe içinde, ağaçlara sarmış morsalkım çiçekler.
Biraz öteye baktıgınızda yumurtadan çıkmış minicik civcivler anneleriyle dolaşıyorlar, çam ve çiçek kokusuna karışımış mangal kokusu inanılmazdı....... İstanbul' dan kaçıp tabiyatla başbaşa kalabileceğiniz, kendinizi ve ruhunuzu dinlendirebileceğiniz bir yer

ENDOMETRİOZİS KİSTİ VE DOKTORLARLA YAŞADIKLARIM

Ben bu gün, bir kez daha doktora gittim ve eve geldigimde bunları sizlerle paylaşmak istediğimi farkettim......

2005 yılında çocuk istediğimize karar verince, doktor gittim ,bir nevi genel kontrol gibiydi gidiş amacım... ilk kez o muayinede ögrenmiştim Endometriosiz Kistini. Doktorun söyledikleri beni şok etmişti ne dediğini takip edemiyordum. Aklım da sadece “hamile kalamayacagımı” söyleyen cümleleri kalmıştı. Hamile kalamaya bilirsin diyip, bir sürü detay vermişti ama ben yaşadığım şoktan söylediklerini takip bile edemiyordum. Ağlayarak çıktığımı hatırlıyorum odasından bir kağıda da Endometriosiz Kist’nin yazılışını almıştım eve gelip inceleyecektim, bu arada test yapılıyordu. Bütün gece ağlayarak geçirmiştim iki gün sonra testin sonuçlarını alacaktım ama iki gün geçmek bilmedi. Neyse doktorun söylemesine göre sonuç korkulacak boyutta değildi ama 3 ay sonra bir daha görünmem gerektiğini söyledi.
Tahlillerle birlikte Üsküdar da ailemin çok güvendiği bir doktora daha gösterdik raporu oda korkulacak birşey olmadığını ama tüplerimin tıkalı olabilecegini doktorun adet dönemini konturol etmesi gerektigi söyledi. İşte o an rahatalamıştım ama akıl almak için gittiğimiz doktor bana şuan bildiğim ve o an bilmem gereken hiç bir detayı vermemişti sadece” korkulacak birşey yok ama tüplerinde tıkalı olabilir”.
Ben iyi olmanın verdiği rahatlamayla bir seneyi geçirmiş ve hamile kalamamıştım. Sonunda ailemin ve yakın çevremin yönlendirmesi ile Kadıköy'de çok iyi bilinen bir hastaneye gittim. Bu sefer güvendiğim bir doktor vardı ve oda tam istediğim şekilde olaya yaklaşmıştı. Bir sürü tahlil sonucunda süt hormonlarımın fazla çalışmasından, endometriosiz kistine kadar herşey araştırdı. Buraya kadar herşey çok normaldi ama benim için kabus yeni başlıyordu ve ben bunu o zaman bilmiyorudum. Bana yaşımın 33 olamasından dolayı gebeliği hızlandırmak adına laparoskobi yapılmasının uygun olacagını söylendi, ilaç tedavisinin uzun vadeli bir süreç olduğundan bahsedildi, en fazla iki saatli bir işlemle olayı anlaşılacaktı ve ben iki gün içinde normal hayatıma dönecektim.
Laparoskobi sonuçta iyi geçmişti ve ben bir gün hastanede yattıktan sonra oradan ayrılmıştım. Laparaoskobi sonucunda bir tüpün tıkalı oldunu ve rahmimin karnıma yapışıklığının giderildiğini ögrenmiştim ama kabusum yeni başlamıştı. Geceleri nefes alımıyordun tuvalete çıkarmıyordum garip bir ruh hali içindeydim cumartesi doktorumla telefonla konuştuktan sonra şikayetlerimden bahsedince 4 gün arayla gene hastaneye gittim. Bunu tuvalete çıkamamadan kaynaklı bir dizi şikayet olduğunu söyledi ve bana bir takım ilaçlar verdi. İlaçları içtikten sonra kısmen düzelmiştim ama sonra ki iki gün ateşim 40 derece olunca tekrar doktoru aradım. Artık daha da kötüydüm nefes problemim de çıkmıştı. 3 gün sonra tekrar doktora gittim ve bir dizi tahlilden sonra apar topar beni hastaneye yatırdılar. Ne olduğunu anlıyamıştım bile, doktorun bana anlattığı bu ateşin bir yere vuracagı ama bunu kontrol etmeleri gerektiği idi.( Şuan ise olayın ödemden değil de vücuttaki bağırsaklarda bulunan bir virus yüzünde karın zarı iltahabı geçridiğimi ögrendim ) İlk gece sonunda sabah ki tetkikler sonucunda vücudumda ödem oluştugu ve sağlam olan yurmurtalığımın zarar görmesini istemedikleri için ameliyata alacakları idi, hatta buna 3 doktor konturolünden sonra karar vermişlerdi. Tekrar ameliyat girdim bir hafta arayla iki ameliyat fakat bu sefer gözlerimi yoğun bakımda açtım. Böylece 15 gün süren yoğun bakım sürecim başladı. Sürekli kanlar alınıyor, tahliller yapılıyordu. Her gün rontgen çekiliyordu. Çigerlerim su toplamıştı ve nefes alamıyordum ne kadar kötü olduğumu bilmiyordum ama tuvalete bile oksijen tüpüyle gider durumdaydım. Doktorun biri geliyor bir gidiyordu. sanırım durumun daha kötuleştiği bir dönemde tomografiye ve emar’a sokuldum , ordaki hastabakıcını lafı hala kulaklarımda " canım çok ta gençmiş ....her işinide kendi yapıyor" tabi ben o sıra ölüyor oldugumu bilmiyordum. yaşamın kıyısında ölüme bir adım yakın dururken, insanı bunu algılayamaması çok garip geliyor şimdi. Uzun lafın kısası 15 günlük yogun bakımdan sonra ciğerlerimden cekilen suları, yediğim kan plazmalarını, serumlardan, kanlardan sonra hastaneden çıkmıştım ve eve giderken ağlamaya başlamıştım. Nasıl bir mutluluktu benim için eve gitmek aman allahım. Ben bu olayları yaşarken daha iki ay önce annesini kaybetmiş eşimin halini hiç bilemiyorum. iki ay öncesi annesi için hastanede nöbet tutan eşim iki ay sonra benim için nöbet tutuyordu ......
iki ay sonra doktor kontorlum vardı ve ben hamile kalmayı bekler dururken, ölüme olan yakınlığımdan habersiz eski yaşantıma dönmüştüm. Kontorlde doktordan normal koşullarda hamile kalamayacağımı ögrendim %5 ihtimaldi. Açık olan tüpümden hamile kalabilme ihtimalim yoktu, yaşadığım ikinci şoktu, bu detayı bana daha önce vermemişti, bana "biraz dene sonra tüp yaparız diyordu".... vermediği bir sürü detayla birlikte beni apartopar IVF bölümüne indirdi ve doktorla konuşturdu. IVF deki doktora bunu erken olup olmadığını sordum, durumları sordum çıkarken bana 7 ekim tedaviye başlama zanını verdi ve ben daha tüp bebek olayını ne olduğu anlamadan olayın içine de buldum kendimi önümde düşünmek için iki hafta vardı. Bu sefer hastanedeki tüm tahlil ne var ne yok toplayım aile dostumuz olan doktora tekrar gittik, o güvendimiz ve inandığımız doktorun tavrını hiç unutamam; bana dönüp " yaşadığına şükret ölümden dönmüşsun ve çocugun olmazsa da hiç dert etme bu sana verilmiş ikinci yaşam şansı dedi" sonrada "bana niye gelmedin ben bunu tedavi ederdim" dedi" iyide biz sana geldiğimizde bize bu konuda hiç birşey söylememiştini ki salak " diye bağırasım geldi. Olayın ne kadar önemli olduğunu laparoskobiden sonra ögrenmiştim. Benim tüm hatam endometriosiz kistini öğrendiğim zaman bunun ciddiyetini anlamak istemem ve bu konuda uzmanlaşmış doktora gitmemekti belkide ama hiç bir doktor bu konuda şu uzman ona git demeyeşimdi ve bu arada ayrı ayrı 3 doktora ,2 ayrı hastaneye gitmiştim hepside aynı yaklaşım sergilemişlerdi.
Ruh halim berbattı anne olamaya bilirdim ve ölümden dönmüştüm insanın ölümden döndügünü bilmesi çok garip bir duygu....Apar topar, panik ve endişe ile aynı hastanede tüp bebek tedavisine başlandım, sonuçta beni çok iyi tanıyorlardı hastanedeki geçirdiğim süre boyunca bütün doktorların takibindeydim, başka bir hastane ve doktora gidecek herşeyi baştan yaşayacak enerjim yoktu, ilk başta problemsiz gözle bakılırken bir süre sonra, yumurtalık kistim çıktı ama onun zamanla kaybolocağını söylediler yapılan yumurtlama igneleri sonucunda da yumurta oluşmu cok azdı ve tedavimi iptal etmek istediler hepimizin yaşadığı şeyler işte....

Bu gün ayrı bir doktora gittim ve bana laparoskobiden sonra geçirdiğim efeksiyonun çok ciddi olduğunu genç olduğum için kurtulmuş olacagımı söyledi karın zarı iltahabının çok ciddi birşey oldugunudan başhsetti ve “bundan sonra kesinlikle rahmine bıçak sürdürme” dedi bu sefer masa kalırsın. Bu nasıl bir kabust allahım. Tüplerimin bu enfeksion ve kisten dolayı işlevini yitirdiklerinden bahsetti. Seni nasıl olurda iki ay içinde tüp bebek tedavisine sokarlar dedi hemde yumurtalık kisti varken nasıl yapılır.... hem çok erkendi hemde başka bir kistim daha vardı... ve doktorun söylemesine göre tüp bebek için verilen ilaçlar bu kisti büyütüyormuş Bunu bir gun önce görüştügüm bir başka doktor arkadaşımda söylemişti yani çok erken yapılmış dediler ama ben bunu sormuştum hiç bir doktor dur bekle sonra yaparız demedi biraz vucudun toplasın demedi yaparız ederiz kolay ayagına yattılar..... O hastanedeki hiç bir doktor kızım sen ölüyordun demedi, yada sen çok ciddi bir hastane mikrobu kaptın hem cigerlerin hemde rahmin mahvoldu demedi.... Bunu hastaneden kaynaklı bir virus olduğunu bana bu gün ki doktor söyledi.Bu efeksiyonu kapmak için ya iyi dezafekte olmayan ameliyat ortamın yada kişilerin bu konuda kötü olduması gerekiyordu. Bir yerde ihmalin söz konusu olduğunu söyledi.... Bunları söylerken ölümden dönmüş ben birden kafamda hastaneye ödenen 16 milyarlık fatura beynimde şimşek gibi çaktı tüp bebek için ödediğim ve indirimli fiyat olarak verilen 4 milyar....vs.
Ve doktor bana seni tıp tepmiş dedi, tıbbın sana bir cocuk borcu var.