Translate

18 Ocak 2008 Cuma

Kafamdaki Sorular!!!

Aşağıdaki yazıyı okuyunca kafamda hemen şu soru belirdi. Tıbbın hücreden embriyo üretmeye başladığı şu dönemde acaba uzun ve zahmetli tedavi süreçlerimizde son aşamaya gelmiş bizler tutunma olayına çare bulamadıklarını söyleyen doktorlara inanmalı mıyız yoksa rant kavgasına konu olmuş bizler kandırılıyor muyuz?

Yani tıp bu kadar ilerlemiş, genetik bilmi bu kadar kendini aşmışken, şu tutunma olayını çözememek de ne? Bence birileri bunu kesin bulmuştur diye geçiyor aklımdan.

Yazıları takip edenlerin yazdıklarımdan anlayacakları gibi bu sefer de olmadı. İkinci deneme gene negatif sonuç. Bu sefer canım daha az yandı sadece bir belki iki haftalık ağlama krizleri... durum kontrol altında.... Ama sanırım bu sefer ciddi savunmalar geliştirdim kendi içimde; çocuk istememek, ona bakamayacağımı düşünmek gibi....Yada onca olunan iğne, onca para bunu 17 kere deneyenler de vardı. Oysa her deneyiş bizim hayatımızda yaptığımız ötelemelerden başka birşey değilmiş gibi geliyor şu an bana ve tedavilerden yeni çıkmış, negatif sonucunu yeni almış olan arkadaşlarımızın bir sonraki aşama için çırpınmalarına şaşırmıyor da değilim hani....

Sanırım böyle durumlarda insan inacını biraz daha sorgularken, bir yandan da bu inançla ayakta kalmaya çalışıyor. Yani kader denen şeyin var olduğuna inanmak, Yaradanın bizler için hep iyi olanı düşlediğine ve yaşamımızda olan olumsuzların aslında bizi daha da iyi kılmak için olduğuna inanmak vs... Sonuçta bu inanç insanı ayakta tutmaya yarıyor. Bir yandan da niye ben diye akıldan geçmiyor değil. Şahsen ben kendi içimde Yaradanın doğrularına elimden geldiğince uymaya çalışırken, bu kadar tevekkül ederken niye altı günlük bebeğini sokağa atan kişiye bebek veriyorsun diye sorguluyorum. Hergün haberlerde yeni doğmuş ve hayata kötü başlamış bebek haberleri alıyoruz. Bizler için bu ne kadar yıkıcı kimse bilemez. İlk transeferimde hastanede beklerken yanda yatan yatakta bebeğini aldıran kadının yatması kadar garip kader ve yaşam. İşte böyle durumda iyice bunalıma girmemek için kader, Rabbimim var bir bildiği diyip çıkıyoruz işin içinden. Yada "Sır" kitabına inanıp düşünce enerjisini cocuk istemeye yöneltip olmayınca, "eee düşünüyom olmuyor işte" diye bağırası geliyor insanın:))

Eskiden yada Türk filmlerinde cami avlusuna konurdu bebekler diye hatırlıyorum. Şimdi ise birbirinden dehşet verici bebek bırakışları duyuyoruz. Çöpe atılanlar, deniz kenarına bırakılanlar, işkence görenler. Acaba anneler mi değişti, yoksa iletişim ilerlediği için mi bu kadar kötü haberler? Oysa ki cami avlusuna battaniyeye sarılarak bırakılan bebekler ne kadar masumane geliyor insana şimdi.

Sonuç itibariyle olmadı işte......